-mış gibi yaşamak / sosyal medya maskesi

Salih Samet Gür
4 min readJan 17, 2017

--

V For Vandetta.

İnsan; doğumundan ölümüne kadar belirli bir çevre, cemaat, topluluk içerisinde yaşamını sürdüren sosyal bir varlıktır. Sosyal bir varlık olmanın gereği olarak daima iletişim halinde bulunan insanın birtakım beklentileri vardır. Bu beklentilerden bir tanesi olan takdir edilme duygusu, Amerikalı Psikolog Erik Erikson’un Kişisel gelişim dönemlerinden “Başarıya Karşı Aşağılık (yetersizlik)“ olarak nitelendirilen evrede 6–12 yaşlar arasında başlar ve yaşamı boyunca devam eder. Bu evrede bireylerin ilkokulla birlikte başarı isteği artar. Başarı duygusunu elde ettikçe çocuğun kendine güveni artar, çalışmaya ve başarılı olup arkadaşlarından ve çevrelerinden takdir görmek ister.

Abraham Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi

Yine Amerikalı Psikolog Abraham Maslow’un İhtiyaçlar hiyerarşisinde insanın temel ihtiyaçları arasında “ait olma-sevme-sevilme ihtiyacı” ile “saygı-saygınlık ihtiyacı” gösterilir. İnsan; bu dönemlerde kendisini bir yere ait hissetme, sevilme, takdir edilme, saygınlık kazanma gibi ihtiyaçlar ile karşılaşır.

Takdir edilme, olumlanma, onay alma, sevilme gibi arzuları aşırıya kaçmadığı müddetçe faydalıdır. Zira insan pek çok şeyi gerçekleştirebilmek için güdülenme ihtiyacı hisseder. Önemli olan bu ihtiyaçların belirli bir denge içerisinde tutulmasıdır. Bu dengenin bozulması insanın kendi kendine yetememesi gibi sonuçlar doğurabilir. Bu istekler sosyal bir canlı olmamızın sonucu olarak doğaldır. Lakin şunu unutmamak gerekiyor, bu istekler sonucu dengeyi kuramayan ve aşırıya kaçarak hareket eden insan eylemini diğer insanların beğeni duyguları üzerine bina ettiği için eylem aslında kendi hür iradesinin bir tezahürü değil de toplumsal beğeninin bir dayatması ya da zorunluluğu haline dönüşüyor. Gerçekleştirdiğimiz eylemler özgür irademizi yansıtmıyor, toplumsal zorunluluklardan doğuyorsa; yani sonuç olarak seçimlerimiz farkında olmasak dahi bu davranışlar bize ait değilse o zaman biz kendi hayatımızı değil, sadece bize öngörülen hayatı yaşıyoruz demektir.

Yine bu duygu ve isteklerin aşırıya kaçması ve dengenin sağlanamaması insanı narsist kişilik bozukluğuna götürür. Büyük bir güç, muhteşem bir zeka, kusursuz bir güzellik ya da sonsuz bir sevgi üzerine hayaller kurma; çevresi tarafından çok beğenilme ve takdir edilme isteği; diğer insanlarla olan ilişkilerinde bencilce davranma ve çıkarları için diğer insanları kullanma; diğer insanların başarılarını kıskanma gibi belirtiler bu bozukluğun göstergesidir. Daima çevresi tarafından takdir edilmeyi, onaylanmayı bekleyen insan bu beklentileri göremediğinde böyle olumsuzluklar yaşayabilmektedir. Yine bu onaylanma isteğinin, takdir edilme isteğinin yerine getirilmemesi sonucu ortaya çıkan şey genellikle depresyondur. Bu konuda Prof. Dr. Kemal Sayar Depresyona Giden Yol “Onaylanma İhtiyacı” adlı yazısında şöyle diyor:

Aslına bakılırsa, depresyonda olduğumuz zamanki kişisel endişe ve çatışmaların pek çoğunun temelinde saygı duyulma, değer verilme, takdir edilme, tanınma, istenme ve onaylanma arzuları yatar. Mükemmeliyetçilik, hayal kırıklığı, öfke, utanç gibi diğer alanları açıklamaya çalıştığımızda da eğer ön planda değilse, mutlaka arka planda “başkaları tarafından onaylanma ihtiyacı vardır.

(…)

Aslında onaylanma ihtiyacı insan doğasının büyük bir kısmında olan bir duygudur. Bizim yaptığımız davranışların pek çoğu onay kazanma çabasıyla ilişkilidir. Bir sınavı geçme, bir yarışmada derece kazanmaya çalışma gibi davranışların hemen hemen hepsi, başkalarının onayını kazanmak ve kendimizi değerli hissetmek için yapılır. Konumumuzun yükselmesi için, bizleri yeterli ve yeterli görmelerini isteriz. Bir gruba ait olmak, bir ilişkiyi sürdürmek, insanlar tarafından reddedilmekten kaçınmak ihtiyaçlarımız arasındadır.(…)”

Onaylanma Arzusu — Sosyal Medya Maskesi

Pawel Kuczynski

İnsanda tüm bu doğal sonuçlar gereği görülen sevilme, beğenilme ve takdir edilme isteği modern çağın gerekliliği olarak sosyal medyaya da yansımaktadır. İşte bu noktada tüm bu istekler kendini “-mış” gibi yaşamak maskesi altında gösterir. Mutluymuş gibi, zenginmiş gibi, okuyormuş gibi, biliyormuş gibi… Bu liste böyle uzar gider. Toplum tarafında dayatılanlar neticesinde kendi özgür iradesini beğenilme hırsına feda etmek bu maskeyi bürünmeyi gerektirir. Geçtiğimiz zamanlarda bir “Kürk Mantolu Madonna” vakası yaşadık, işte bu okuyormuş gibi görünme maskesidir. Yine okuyormuş gibi görünme maskesine bir örnek vereyim, x isimli matematik ihtisaslı bir arkadaş sosyal medyadaki bir hesaptan belki de hiç okumadığı ve okumayacağı konular hakkında popüler olma ve beğenilme dürtüsüyle kitap fotoğrafları paylaşarak kendini bu maskeye büründürüyor. Özellikle popüler kitaplarla kahveli fotoğraf çekip koymak moda haline geldi. “Like” almanın verdiği zevki hiçbir şey veremez halde. İğneyi kendime batırarak ve kendimi de bu eleştiri sürecine dahil ederek söylüyorum bu sözleri. Fakat eleştirdiğim şey okunan kitabın vs fotoğrafının paylaşılması değil, bu ince bir çizgi ve özgürlük. Eleştirdiğim nokta –mış gibi maskesi yaparak paylaşılanlar.

Okuyor-muş gibi maskesi sadece bir örnek bunu onlarcasına çıkarabiliriz. Biliyor-muş gibi, mutluy-muş gibi, sosyal-miş gibi, entelektüel-miş gibi. Aslında tüm mış gibi maskeleri bizim hür irademizden bir şeyler koparıyor. Sözümüz bu halleri gerçekten bünyesinde barındıranlar için değil elbette, gerçek ile sanal ilişkisini bir maske aracılığı ile manipüle etme gayretinde olanlara. Son olarak yine Kemal Sayar’ın aynı adlı yazısından bir bölüm ile yazıyı bitirelim. Kemal Sayar çözümü de sunarak şöyle diyor:

“Onay kazanma sizin kendinizi daha iyi hissetmenize yardımcı olan bir duygu olmakla beraber bunu kazanma yollarınız kimi zaman çok çeşitli problemlere neden olabilir. Örneğin, siz, başkaları sizi nasıl görmek istiyorsa öyle olmaya çalışıyor olabilirisiniz, kendi ihtiyaçlarınızı dile getiremeyebilirsiniz, öfkenizi saklarsınız, daha uyumlu hale gelirsiniz ve bu yüzden etrafınızdakilerin sizi takdir etmesini beklersiniz. Oysa bu hal giderek umutsuz bir hal alır ve siz sürekli onay kazanmak için çabalayan bir durumda kalırsınız.

Bunun yerine da yapmanız gereken kendi hayatınızın olumlu taraflarını hesaplamak olacaktır. Neler yapamadığınızdan çok neler yapabildiğinize odaklanın. Kendinize sürekli onay aramanın zararlı taraflarını ve kendini eleştirmeden onaylanmamış olmayı nasıl kabul edebileceğinizi öğrenmenin avantajlarını hatırlatın. Onay iyi hissettirir ancak kendinize güveninizi buna dayandıramazsınız. Kendinize bir arkadaşınıza davrandığınız gibi davranın ve başkasının hizmetçisi gibi olmak zorunda olmadığınızı hatırlayın.”

(İstek ve önerileriniz için: salih.s.gur@gmail.com)

--

--